Nobel edebiyat ödülü sahibi Necîb Mahfûz ve eserleri, her ne kadar 1988’de aldığı Nobel ödülü ile uluslararası düzeyde tanınsa da, bunun çok daha ötesinde, öncesi ve sonrasıyla çok değerli bir yere sahiptir. Aldığı bu ödülün tüm Arap dünyası için olduğunu ifade eden mütevazı yazarımızın Arap edebiyatının gelişmesindeki rolü gözle görülür bir şekilde büyüktür.

Mahfûz, önce tarihi, sonra toplumcu gerçekçi ve son olarak da sembolik eserler vermiştir. Eserlerine kısaca bir göz atan birisi dahi yazarın güçlü ifade tarzını, detaylı betimlemelerini kolaylıkla fark edebilir. Öyle ki yazar, sanki yazmıyor, resmediyor gibi bir his uyandırabilir. Mahfûz’un betimlemeleri, Mısır’ın günlük yaşamını ve halkın kültürünü yansıtmanın ötesinde, toplumsal yapının, sınıf farklarının ve kültürel çelişkilerin de birer yansımasıdır. Bu anlatılar sadece fiziksel değil toplumsal dokuyu da gözler önüne serer.

Yazarın son dönem çalışmalarından biri olan, hatta hayattayken basılan son eseri kısa öykü koleksiyonu Ahlâmu Fetrati’n-Nekâheti’ de sembolik bir dil kullanılmıştır. Okura, sanki birisi karşısına geçmiş de bir önceki gece gördüğü rüyaları anlatıyormuş hissini son derece gerçekçi bir çerçevede veren bu eser zorlu bir şekilde atlatılan hastalıktan veya geçirilen buhranlı bir dönemden sonra görülen rüyaların çıktığı bilinçaltının karmaşıklığını yansıtır. Tüm yaşamımız boyunca gördüğümüz, duyduğumuz, algıladığımız her şeyin deposu olan bilinçaltımızda var olan her şeyin rüyalarımızda sembollerle karşılık bulması gibi, yazar da bu eserinde sembolik ifadeleriyle bizlere bir nevi otobiyografisini sunmuştur.

Betül Koca

Arapça Öğretmeni

Uzman Profili